Mutluluk Beklentisizlik miydi?
- Meryem Alay
- 26 Tem 2024
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 27 Tem 2024

Uzun zamandır kafamda dolanan bir fikri nihayet yazıya dökmeye niyet ettim. Niyet ettim diyorum çünkü yazının iskeleti kafamda hala oturmadı. Bakalım yazının sonunda bizi neler bekliyor.
Mutluluk neydi sorusu bir çoğumuzun aklına ara ara geliyordur diye düşünüyorum. Bu sorunun cevabını ben de çok defalar düşündüm. Koca koca filozofların cevap veremediği bu soruya elbette benim de verecek derli toplu bir cavabım yok. Ama uzun zamandır beklentisiz olmakla, mutluluk arasında yakın bir korelasyon olduğu kanaatindeyim. Filozof olmasam da kurduğum bu bağlantıyı sizle paylaşmama bir engel yok diye düşünüyorum. Hadi başlayalım!
Sİzİ 9 sene önceye ışınlıyorum.
Bundan tam 9 sene önce tek başıma 23 gün boyunca Londra’da kaldım. Hayatımda ilk defa İngiltere’ye geliyordum. İngiltere’yi bırakın hayatımda ilk defa tek başıma yurt dışına çıkıyordum. Sevgili eşim çeşitli bahanelerle benimle gelmeyi reddetti. O dönem İngilizcemi geliştirmeyle kafayı bozduğum bir dönemdi ve kendi kendime bu şansı vermek istedim. Tası tarağı topladım ve 3 haftadan uzun bir süre Londra’da bir ailenin yanında kaldım. Bu seyahate çıkmadan önce kendi kendime karar verdiğim tek şey vardı: ‘Bu tatilde her şey olabilirdi! Otobüsü kaçırabilirsin, kaybolabilirsin, geç kalabilirsin, insanları anlamayabilirsin… Ne olursa olsun kabul et ve yüksek bir beklentiye girme!’. 10 sene önceki Meryem’i biraz tanıyor olsanız bu saydıklarımın sadece bir kaçının benim tatilimi zehir etmesi için yeterli olduğunu bilirdiniz. Kendime nasıl söz verdiysem artık, tatilde yaşadığım aksilikleri görmedim. Gerçekten görmemişim! Yani aslında bu yazının başına oturana kadar o üç hafta boyunca başıma hiç aksilik gelmedi diye düşünüyordum. Tam tersi sadece hoş tesadüfler ile anımsıyordum o üç haftayı. Mesela az evvel kaybolduğumu hatırladım. Hatta ilk gece kalacağım yeri bulmak için binmediğim toplu taşıma kalmamıştı ve gece yarısı kalacağım yere anca varabilmiştim. Ama beynimi nasıl kodlamışsam artık, yaşadığım o üç hafta boyunca normalde aksilik diye adlandıracağım her şey hoş bir anı olarak kalmış aklımda. Bu arada başıma gelen gerçek hoş anılarımı anlatsam belki bana inanmazsınız bile! Gerçekten dolu dolu bir 3 hafta gerçirdim. Bu süre zarfında çok eğlendim ve çok mutlu oldum. O kadar mutlu oldum ki sonraki sene eşimi de alıp 2 defa daha Londra’ya geldik. Hatta o da yetmedi sonraki sene buraya taşındık. Şimdi düşünüyorum da o tatile çıkmadan önce beynimi sadece pozitife odakladığım için mi Londra’da yaşamaya başladım? Hayat bu sorunun cevabını vermek için çok fazla karmaşık olabilir, iyisi mi çok fazla düşünmeyeyim :)
İnsanın tamamen beklentisiz olması aslında imkansızdır. Ama içinde bulunduğumuz şartları tamamen görmezden gelip, büyük beklentilere ne zaman girsek arkasından gelen mutsuzluk halinin kaçınılmaz olduğunu gözlemledim. Eğer tatilimde her şeyin mükemmel gitmesini bekleseydim daha çok beklerdim. O tatil bana zehir olurdu. Ben her şeyin su gibi aktığı bir tatil beklemektense olan aksilikleri kabullenmeyi seçtim. Tatilim elbette beklentimin çok üzerinde geçti. Çünkü bir beklentim yoktu :)
. . .
Burada bİr başka tuzak nokta var.
Pozitif beklentilere karşın sürekli negatifi beklemek… Bunu bir dönem yaptığımı gözlemledim. Kendi kendime eğer büyük beklentiler, büyük hayal kırıklıkları doğurabiliyorsa, ben de negatife odaklanıp en küçük bir pozitifte mutlu olacağımı düşündüm. Bir süre sonra cümlelerimin negatif olduğunu farkettim. Bu tarzda negatif cümleler hayatımın olağan parçası oldu: ‘Bende şans yoktur beni işe almazlar’, ‘Şans oyunlarında hayatta bir şey kazanamam’, ‘Beni niye seçsinler ki?’ hatta şaka ile karışık ‘Ben kimim ki beni ciddiye alsınlar’… Bunlar aslında küçük şeylerle mutlu olmak için yarattığım mini çakallıklardı. Yani ben öyle zannediyorumdum. Bunlara inanmayarak başlayan serüvende, bu cümlelerin altlarını dolduran biri haline gelmek üzereydim. Kendi kehanetini yaratan kahin moduyla ortalıkta gezmeye başlamıştım. Allah’ım ne kadar akıllıca bir yöntem! Negatif cümlelerin üzerimizdeki etkisinin ne kadar güçlü olduğunu canlı canlı öğrenmiş oldum.
Bİr başka örnek.
Londra’ya yaşamak için geldiğimizde iş aramaya başladım. Bu dönem biraz güven problemi, biraz ne aradığını bilmemek, biraz da ortamda yeni olmam sebebiyle ilk işim için hiç bir beklentiye girmedim. Odaklandığım tek bir nokta vardı, o da iş bulmak. Hedefime o kadar odaklandım ki iş bulma serüvenim kısa sürdü, ilk işimi bulmuştum. Objektif olarak değerlendirdiğimde maalesef iyi bir iş bulamamıştım. Bunun bir çok nedeni vardı. Bu yazının konusu olmadığı için bu kısmı pas geçiyorum. İşim iyi değildi, hatta yöneticimle sorun yaşamama rağmen beni mutsuz edemiyordu. Beklentim iş bulmaktan öte değildi ve ben de o ilk işi bulmuştum. Orada akıllıca bir hamle yaptım. Uzatma vizemi alır almaz yeni iş arama sürecine girdim.
İkİncİ İş deneyİmİm.
Artık ortamın yabancısı değildim, ilk işten öğrendiklerimle birlikte yüksek beklentilerle ikinci işime girdim. İkinci işim ilk işime göre mükemmeldi. Ofis, çalışma ortamı, ekip, yönetici, maaş, yan haklar vs bir çok açıdan ilk işime göre çok daha iyi bir fırsattı. Ama bilin bakalım ne oldu? Ben mutsuz oldum :) O kadar yüksek beklentiler içerisinde işe girdim ki bir çok beklentim normal olarak karşılanmadı.
Dİğer bİr tuzak.
‘Nasıl yani iş ararken ne aradığımı bilmeden mi aramalıyım?’ gibi bir soru akıllara gelebilir. Tabi ki değil! Zaten iş ararken kriterleriniz somuttur. Şirket sana ya bunları verir ya da veremez. Benim Londra’da ilk iş arama serüvenimde tek beklentim iş bulmak olduğu için iş arama krtierlerimi es geçmiştim. Rahatlıkla bunun da yanlış olduğunu söyleyebilirim. Yani iş arama kriterleri beklentilerimizle karıştırılmamalıdır. Şirket size somut olarak bu kriteri ya verir ya da vermez. Vereceğini söyleyip vermediği şeyler zaten beklenti ile ilgili değildir. Düpedüz size yalan söylemişlerdir.
Beklentİler bİraz da bİzİm dışımızda gelİşen şeylerdİr.
‘Çok iyi bir yönetici ile çalışacağım’, ‘iyi bir takımla çalışacağım’, ’bu şirket beni bir sonraki hedefime götürmeli’ gibi cümleler sizin elinizde olmayan şeylerdir ve sizi beklenti içine sokar. Yani iyi bir yönetici ile herkes çalışmak ister ama bu biraz şans meselesidir. Nihayetinde yöneticiler kavun olmadıkları için koklayarak anlayamıyoruz. Bu konuda yüksek bir beklentinin olması, olası bir olumsuzluk karşısında bizi mutsuzluğa itecektir. (“Piyasadaki iyi yönetici sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar az olduğu için bu konuda bir beklentiye girmemek her zaman akıllıca olur).
. . .
Uzun lafın kısası, elimizde olmayan durumlar için beklentiye girmek bizi çoğu zaman üzmekten başka bir işe yaramaz. Aslında beklentisiz olmak demek, konu hakkında negatif ya da pozitif hiç bir düşünceye sahip olmamak demektir. Hedefler, hayaller ile elimizde olmayan beklentiler birbirlerine karıştırmamak lazım. Geleceğin bize getireceklerine saygı duymak ve yüksek bir teslimiyet ile yola devam etmek mutluluğun anahtarlarından sadece biridir.
Bir sonraki yazıya kadar esen kalın 👋
Comentarios