top of page
Defterler

Subscribe to Newsletter
Practical productivity tips, valuable life advice, and top industry insights—delivered straight to your inbox every week with our newsletter!

İma Etmeyi Bırakın — Açık İletişimin Gücü

Güncelleme tarihi: 12 Şub


A rainy evening street glows under warm streetlights, reflecting golden hues on the wet pavement. Tall bare trees line the quiet road. 🌙✨

Danışanlarımın hemen hepsiyle iletişim konusunu çalışıyoruz. Hayatımızın her anında kendimizi anlatma ve karşımızdakini anlama çabası içindeyiz. Bu yüzden neredeyse her görüşmemde konu bir şekilde iletişime dayanıyor. İşin belki de en can alıcı noktası şu: Yaşanan sorunların büyük çoğunluğunun temelinde iletişim problemleri yatıyor.


Bu problem bazen kendimizi doğru ifade edememekten kaynaklanıyor, bazen de hiç dile getirmemekten. Kulağa tuhaf gelebilir ama birçok insan ima yoluyla iletişim kurmaya çalışıyor. İma yöntemi mi? Dediğinizi duyar gibiyim. Eminim ki bu yazıyı okuyan çoğu kişi ya bunu kullanmıştır ya da buna maruz kalmıştır.



Biraz Örnek Verelim

📌 Senaryoya bakalım:

Diyelim ki yöneticinizin sizi yeterince desteklemediğini düşünüyorsunuz. Gelişiminizle ilgilenmediği yetmezmiş gibi bir de toplantılarda yalnız bırakıldığınızı hissediyorsunuz. Ama bunu onunla açıkça konuşmak yerine imalarla anlatmaya çalışıyorsunuz. Küçük sitemler, dolaylı ifadeler, belki biraz mesafe… Ama yöneticiniz sizi hiç anlamamış gibi görünüyor.


Zamanla bu durum sizin için kişisel bir hal almaya başlıyor ve onun bilerek sizi bu duruma düşürdüğüne inanıyorsunuz. İşler öyle bir noktaya geliyor ki, yöneticiniz de sizin hakkınızda benzer düşüncelere kapılıyor. Eğer o da sizinle açıkça konuşmazsa, ikinizden biri bir noktada patlama yaşayacak.


Bu sadece iş hayatında değil, ilişkilerde ve arkadaşlıklarımızda da aynı şekilde işliyor.


📌 Başka bir senaryo:

Partnerinizin veya arkadaşınızın yaptığı bir şey sizi rahatsız etti. Ama bunu doğrudan söylemek yerine, ona soğuk davranmaya başladınız. Karşı taraf hiçbir şeyden habersiz olduğu için sizin ondan uzaklaştığınızı düşünüyor ve ister istemez aynı şekilde karşılık veriyor. Böylece, iki tarafın da ne olduğunu anlamadığı bir uzaklaşma yaşanıyor.


Bazen siz konuşmazsınız, gözleriniz konuşur ve imalarla derdinizi anlatmaya çalışırsınız. Ama karşı taraf “ima dili”bilmiyorsa, sabaha kadar bakışsanız da o iş çözülmez! Şimdi romantizmi bir kenara bırakalım ve biraz açık iletişimi konuşalım.


Nedir Bu Açık İletişim?

Açık iletişim; düşüncelerimizi, beklentilerimizi ve duygularımızı karşı tarafa net bir şekilde ifade etmektir.


İma etmek, dolaylı anlatmak ya da karşı tarafın anlamasını beklemek değil…

✅ Ne hissettiğimizi ve ne istediğimizi doğrudan söylemek demektir.


📌 Açık İletişim = Netlik + Dürüstlük + Empati


Peki İnsanlar Neden Açık İletişim Kurmakta Zorlanıyor?

1️⃣ Karşı Tarafın Kahin Olmasını Beklemek

“Söylemeye gerek yok, zaten anlamalı.”


Hayır, kimse sizin aklınızı okuyamaz. Söylemediğiniz bir şeyden dolayı kimseyi suçlamaya ya da ondan bir şey beklemeye hakkınız yok.


Bir insan daha önce sizin ne hissettiğinizi doğru tahmin etmiş olabilir ama her seferinde aynı farkındalığı göstermesini bekleyemezsiniz. Üstelik herkesin içinde farklı bir dünya dönüyor. Belki o gün yaptığı şeyi sizi gerçekten kırmak için yapmadı. Ama siz ona soğuk davrandığınızda, bunu anlaması imkansız hale geliyor. Sonuç? Siz boşu boşuna kırılmış ve mesafe koymuş oluyorsunuz, ilişkiniz de hiç yoktan zarar görüyor.


2️⃣ Onun Yerine Düşünme!

“Ya yanlış anlar ya da beni yargılar.”


Daha karşınızdaki tek kelime bile etmeden, onun nasıl tepki vereceğini varsayıp kendinizi geri çekiyorsanız, farkında olmadan ona haksızlık yapmış olmaz mısınız? Dahası, eğer siz böyle düşünüyorsanız, aynı durumda biri size gelse gerçekten bu şekilde mi tepki verirdiniz?


Çoğu zaman, kendi değer yargılarımızı başkalarına da otomatik olarak yükleriz. Ve bunu o kadar kesin bir şekilde yaparız ki, daha konuşmaya bile fırsat kalmadan karşı tarafın vereceği tepkiye dair içimizde bir yargı oluştururuz. Bu yargı, açık iletişim kurma cesaretimizi kırar ve bizi yerimizden kıpırdamayacak kadar pasif hale getirebilir.


Oysa ki işler çoğu zaman sandığımız gibi yürümez. Karşı tarafın nasıl tepki vereceğini gerçekten bilmiyoruz. Ve belki de düşündüğümüzden çok daha olumlu bir sonuç alacağız. Ama konuşmadan bunu öğrenmemiz mümkün değil. Açık iletişimden kaçındıkça sorunları çözmek yerine işleri daha da karmaşık hale getiriyoruz.


3️⃣ Hassas İnsan Sendromu

“Bunu söylersem karşımdaki üzülür.”


Karşınızdaki kişi isteyerek ya da istemeyerek sizi kırdı ama siz, “Ya o üzülürse?” diye susuyorsunuz. Peki ya siz?


Dünya, hassas kalpler için gerçekten zor bir yer. Ama başkalarını üzmemek uğruna kendi hislerinizi sürekli bastırmak, sadece sizi daha fazla yorar ve ilişkiyi çıkmaza sürükler. Başta susabilirsiniz, ama unutmayın: Karşı taraf sizin ne hissettiğinizi bilmediği sürece aynı davranışa devam edebilir.


Zamanla bu birikim, sizi daha da yıpratır ve bir noktada kopuş yaşanır. Belki de hiç bitmesini istemediğiniz bir ilişkiyi tamamen sonlandırırsınız. Oysa en başında hislerinizi açıkça paylaşmış olsaydınız, karşı taraf sizin düşündüğünüz kadar üzülmeyecek, belki de farkına bile varmadan yaptığı şeyleri değiştirecekti.


Karşı tarafın nasıl tepki vereceğini sizin adınıza düşünmek yerine, doğrudan konuşmayı deneyin. Açık iletişim hem sizi hem de ilişkinizi kurtarabilir.


4️⃣ Öğrenilmiş Çaresizlik

“Zaten bir şey değişmeyecek.”


Sanıyorum en çok karşıma çıkan gerekçelerin başında bu geliyor:

  • “Ya sen annemi tanımıyorsun, o asla değişmez.”

  • “Yöneticim geri bildirim almayı bilmez, bir şey söylesem de değişmeyecek.”

  • “Sevgilim zaten böyle biri, ona bir şey anlatmanın anlamı yok.”


Bu ve benzeri cümleleri o kadar sık duyuyorum ki, insanların bir şeylerin değişmesine olan inancı neredeyse tamamen yok olmuş durumda. Karşı tarafın üzerinizde kurduğu baskı zamanla öyle artmış ki, sizi kıpırdayacak bir alan bırakmamış.


Ama burada kendinize sormanız gereken kritik bir soru var: Gerçekten hiçbir şey değişmeyecek mi, yoksa siz denemeden bunu kabul mü ettiniz?


Daha önce iletişim yönteminiz çok iyi olmayabilir, ama bu, bundan sonra da aynı şekilde devam etmek zorunda olduğu anlamına gelmez. Üstelik bazı ilişkilerde iletişimi tamamen kesip gitmek de mümkün değildir. Özellikle aileniz, ebeveynleriniz veya iş ortamınız gibi hayatınızın sürekli bir parçası olan insanlarla iletişim kurmak zorundasınız.


📌 Babanız çok otoriter olabilir, ama unutmayın: Ne siz dünkü çocuksunuz ne de o aynı insan.

📌 Yöneticinizin geri bildirim almadığını düşünebilirsiniz, ama belki de ona daha önce doğru şekilde geri bildirim vermediniz.

📌 Sevgiliniz bazı huylarını değiştirmeyebilir, ama sınır koyarak ilişkinizde daha sağlıklı bir denge kurabilirsiniz.


Her ilişkiye belli bir zaman tanıyıp, kartları yeniden dağıtmak gerekir. Ve bunu ancak açık bir şekilde kendinizi ifade ederek başarabilirsiniz.


Peki ya gerçekten açık iletişim bile işe yaramazsa?

Evet, bazı insanlar zor ve değişime kapalı olabilir. Hatta açık iletişim kurmanız bile onların tavrını değiştirmeyebilir. Ama böyle bir durumda bile yapabileceğiniz en önemli şey, kendi sınırlarınızı net bir şekilde belirlemektir.


Net olan birine sınır ihlali yapmak kolay değildir. Eğer siz sınırlarınızı net çizerseniz, karşı taraf da zamanla bunu kabul etmek zorunda kalır.



Açık iletişim, hayatımızın her alanında ilişkilerimizi güçlendiren temel becerilerden biridir. İma etmek yerine doğrudan konuşmak, tahminlerde bulunmak yerine gerçekten dinlemek ve karşı tarafın nasıl tepki vereceğini varsaymak yerine ona bir şans vermek, daha sağlıklı ve güçlü ilişkiler kurmamıza yardımcı olur.


Kendi iletişim tarzınızı gözden geçirin: Gerçekten açık ve net misiniz, yoksa ima ve dolaylı anlatımla karşı tarafın anlamasını mı bekliyorsunuz? Eğer hayatınızda yanlış anlaşılmalar, gereksiz tartışmalar ve çözümsüz kalan sorunlar varsa, bugün küçük bir adım atın. Birini kırmadan, savunmaya geçmeden ve çekinmeden açıkça konuşmayı deneyin.

 
 
 

Comments


bottom of page