Etkili Çalışmanın Önemi
- Meryem Alay
- 21 May 2024
- 3 dakikada okunur

Hayatımın bazı dönemlerinde iş koliklik seviyesinde çok çalıştığımı itiraf etmeliyim. Bunu yaparken de üzerimdeki toplum baskısının rolünü söylememe gerek yok diye düşünüyorum. Çok çalışmanın bir tür kendini kanıtlama çabası olduğunu çok sonraları anladım. Yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmamayı hayat düsturu olarak benimsediğim için, o döneme de beni ben yapan bir tecrübe olarak bakıyorum.
Çok çalışmanın yüceltildiği bir toplumdan geldiğimiz için hala bu konu ile ilgili güzellemeler yapıldığını görüyorum. İnsanın büyüdüğü toplumun doğrularının dışına çıkması her zaman zordur ve cesaret ister. Meseleye bu yönüyle baktığım zaman, çok çalışmanın yüceltilmesini anlayabiliyorum. Fakat konu ne olursa olsun saatlerce çalışmak yerine, daha etkili çalışmanın yolunun olduğuna inanıyorum. Az zamanda çok iş yapmaktan bahsediyorum. Kim bunu gerçekleştirmek istemez ki? Hadi biraz detaya inelim.
Fizikteki meşhur güç formülünü hatırlıyor musunuz?
Bu konuyu kafamda döndürürken, eski bir anımı hatırladım. Orta okulda Fen dersinde fizik konularını işlerken, şu eşsiz förmül üzerinde bir süre takılı kalmıştım. P = W / t (P = Güç, W = iş, t = zaman)

Güç dediğimiz şey; yaptığımız işi harcadığımız zamana bölünerek bulunur.Yani yaptığım iş artarsa ve harcadığım süre sabit kalırsa ben daha güçlü olacağım. Formüle gelin bir de şu açıdan bakalım; W = P . t. Yapılan iş aslında gücünüz ve bu iş için kullandığınız zamanın çarpımı olarak tanımlanıyor. Aynı noktayla ben ne kadar güçlüysem o kadar çok iş çıkarırım. İş yükü sabitse ve siz o kadar da güçlü değilseniz yapacak tek şey kalıyor. O da çalışma sürenizi arttırmak. Hayatımın kırılma noktalarından biridir desem abartmış olmam. Yani çok çalışmak bir noktada benim güçsüz olduğumun göstergesi olabilir mi! Kafalar biraz yandı mı? Böyle söylenince biraz üzdüğünü tahmin ediyorum. Ama niyetim sizi üzmek değil, olaya biraz farklı noktadan bakmanızı sağlamak.
Orta okulda bu formülü bu şekilde yorumladığımda kendi kendime şunu söyledim, ‘ben çok çalışmak istemiyorum!’. (Baya akıllıymışım, sonradan işlerin büyüsü bozulmuş ve ben de çok çalışma tuzağına düşmüşüm :) ) Geriye yapılacak tek şey kalıyordu, o da güçlü olmak. Bizim için güçlü olmak aslında performansımızı arttırmaktan ibarettir. Yani beynimizi daha iyi kullanmak ve daha iyi odaklanmak. Asıl odak noktamız bu iki konu olmalı. Bunu geliştirmek için çok çalışmaya varım, gerisine yokum diyorum!
Sanıyorum o noktadan sonra kafamın bir yerinde bu konu hep kalmış olacak ki hayatımın çeşitli zamanlarında bu konu ile ilgili kitaplar okudum ve bazı eğitimlere katıldım.
Beyin performansını nasıl arttırırız.
Bu konu ile alakalı Jim Kwik’in bir eğitimini katılmıştım. Güzel ve faydalı bir eğitimdi fakat üç aşağı beş yukarı bütün ilkeleri hepimizin bildiğini düşünüyorum. Bu konuyla ilgili okuduğum kitaplarda da temelde dikkat edilmesi gereken konular hep aynıydı.
İyi beslenmek
Egzersiz yapmak
İyi uyumak
Meditasyon
Beyin egzersizleri
Bu maddelerin hepsine dikkat etmeye çalışıyorum. Faydası oldu mu derseniz, elbette oldu. Fakat bunu anlatabileceğim somut çıktılarım elbette yok. Zaten bu bir toplam pakettir. Bu tarz değişimler domino etkisi yarattığı için hangi alışkanlığın daha etkili olduğunu saptamak çok kolay değil ve bana sorarsanız pek bir önemi de yok. Bir alışkanlık size iyi geliyorsa o sizin için en iyisidir. Kendimle ilgili gözlemim, nispeten sağlıksız beslendiğimde bende mutsuzluk yarattığıdır. Mutsuz dönemlerimde zaten iyi performans sergilemem mümkün değildir.
Odak süresini arttırmak
Bu konu etkili çalışmanın kilit noktasıdır. Bizim meşhur güç formülünü hatırlarsak, aslında bu sizi güçlü yapacak ikinci temel maddedir. Bir insanın maksimum odaklanabileceği süre zaten bellidir. Bunun üzerinde çalışmaya çalışmak, zaman kaybından ibarettir. Bütün dikkatimizi odak süremizi arttırmaya vermeliyiz. Bu konu kısa sürede halledilecek bir konu değildir. Süre tutarak odaklanma sürenizi üç aşağı beş yukarı bulabilirsiniz.
20 dakikanın kerameti adlı yazımda, 20 dakikanın aslında bir çok işi bitirmek için ne kadar ideal bir süre olduğunu size anlatmıştım. Siz de kendinize belirli bir iş için 20 dakikalık zaman aralıkları yaratabilirsiniz. Buradaki temel hikaye şudur: kendinize kısıtılı bir zaman verdiğinizde, beyinin çok daha iyi performans sergilemesidir. Unutmayın beyin dediğimiz organ hala bir çok yönüyle gizemini korumaktadır ve bir çoğumuzun elinin altındaki bilgisayardan çok daha güçlüdür. Aslında siz ona net bir komut veriyorsunuz. ‘Dostum 20 dakikan var ve bu işi bitir’ diyorsunuz. O sadece net komutlardan anladığı için ve size hizmet etmek için var olduğundan onun dilinden iyi anlamalıyız. Onunla iyi geçinirsek her şeyin çok daha kolay olduğunu unutmayalım!
Odak süresini artırmada diğer önemli bir konu da anda kalmaktır. Saniyede insanın beyninden bilmem kaç bin düşünce geçiyormuş. Siz bir işe başladığınızda aklınızda geçen şeyleri susturamazsınız, konuya odaklanmak çok da mümkün olmuyor. Bu konu tek başına bir yazı konusu olmak için ideal bir konu olduğu için bunu burada bırakıyorum. Ama başarılı insanların meditasyon sevdasının buradan kaynaklandığını size rahatlıkla söyleyebilirim. Somut faydalarını görmüş olacaklar ki hepsi günlerinin bir kısmını meditasyona ve anda kalma tekniklerine ayırıyorlar.
Uzun lafın kısası, hayat kısa kuşlar uçuyor. Çok çalışmayla ömür geçmez. Hayatta tadına bakılacak çok fazla aktivite var. Çalışmak hayatın içinde olan küçük bir parçadan öteye gitmemelidir. Etkili çalışma yönemlerini keşfederek siz de hayata daha fazla karışabilirsiniz.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere, esen kalın 👋
.png)




Çok çalışmanın değil, verimli çalışmanın ve iş - hayat dengesinin kurulmasının gerektiğini düşünüyorum ben de. 25 dakikalık iş sürelerini pomodoro-tracker.com ile planlayıp izliyorum son 3 yıldır. En azından neye ne kadar zaman ayırmışım izleyebiliyorum. Günde net 6 saat çalışabildiğimde, inanılmaz iş çıkardığımı fark ettim.